17 Ocak 2011 Pazartesi

ÇOCUĞU OKULA HAZIRLAMA

Çocuğu Okula Hazırlamanın Önemi

 
Okula Hazırlık

 Her türlü öğrenme için hazırlık; çocuğun herhangi bir duygusal zorluğa
uğramadan kolayca ve yeterli olarak öğrenebilmesidir. O zamana kadar bazı
bilgi ve becerilerin kazanılmasında güçlük çeken çocuğun bunu artık kolayca
yapabilmesi demektir.
 Okula hazırlık çocuğun okumaya başlaması için gereken bilgi ve becerilere
sahip olmasıdır.



Okulun Çocuğun Yaşamındaki Yeri ve Önemi

 Okul, yetişkin hayatında alacağımız görevler için hazırlanmamızda temel
oluşturan bir kurumdur.
 Bu kurumda kazandığımız bilgiler, daha sonraki öğretim yaşamımızdaki
başarımızı da büyük ölçüde etkiler.
 Bu kurumda öğretmen ve yaşıtlarımızla kurduğumuz ilişkilerin olumlu yada
olumsuz oluşunun, daha sonraki katılacağımız öğrenme basamaklarında
davranışlarımızı da etkilemesi kaçınılmazdır.
     Okul evden ilk kez ayrılan çocuğun, günün büyük bir bölümünü yeni arkadaş ve
yeni yetişkinlerle geçirdiği evden farklı bir ortamdır.
 Çocuk ilk kez programlı öğretimin gerektirdiği etkinliklere katılmak, belirli bir
disiplin planı dahilinde kurallara uymak, öğretmenin istediklerini yapmak ve
daha da önemlisi okuma-yazma, aritmetik gibi bilgi konularını öğrenmek
zorundadır.
 Okul eğitim ve öğretim sürecinde iki temel işleve sahiptir: UYUM ve
BİLGİLENME. (Okulun sosyal bir çevre olarak toplumsallaştırma işlevi,
çocuğun sınıf içi ve sınıf dışı etkinliklere UYUMU, bilgilendirme işlevine
kıyasla daha önemlidir).

Okul Fobisi (Okul Korkusu)

     Okula yeni başlayan çocukların bir kısmı yeni bir ortama alışma, anneden ayrı kalma
gibi nedenlerle okula gitmek istemeyebilir. Bu normal bir tepkidir. Bir hafta, on gün süren
bir alışma döneminin ardından okula isteyerek gitmeye başlarlar. Böyle durumlarda çocuklar
sınıf ortamında veya okul bahçesinde anneleriyle bir süre birlikte olabilirler.
     Okul korkusu veya fobisi durumunda çocuk okula karşı korku duyar. Okul saati
yaklaştıkça telaşlanır, çeşitli bahaneler bulur, ağlar bu gibi tepkilerin yanı sıra mide bulantısı,
karın ağrısı, vb. şikâyetler görülür. Okul saati geçince bu şikâyetler de kendiliğinden ortadan
kalkar.
 Okul fobisi özellikle anneye bağımlı yetişmiş, Okul öncesi dönemde hazırlık
eğitimi almamış, ölüm, hastalık, kaza gibi nedenlerle evde uzun süre kalmış
çocuklarda daha sık görülen bir durumdur. Aile ve öğretmen iş birliğiyle,
gerekirse bir uzman rehberliğinde okul fobisi giderilebilir.

Okul Fobisinin Nedenleri

     Diğer fobilerde olduğu gibi, okula girdikten sonra oluşan korkularda da kalıtsal ve yapısal etkenlerden çok, psikolojik yaşantıların daha önemli yer tuttuğu görülür. Okul fobisi olan çocuk görünüşte nedensiz olarak okula gitmekten korkmaktadır. Ancak bu korkuyu oluşturan bazı temel etkenler vardır. Bunların başında yaygın bir baskının egemen olduğu aile ortamı sayılabilir. Okul fobisi olan çocukların yaşamalarının daha önceki yıllarında anneleri tarafından aşırı özen içinde büyütüldükleri görülür
  

  Bu tür annelerin sürekli olarak çocuklarını memnun ederek onların sevgilerini kazanma çabası içinde oldukları, tüm ihtiyaçlarını karşıladıkları ve onları sürekli olarak kırıklığa uğramaktan korudukları dikkati çeker. Bu anneler özellikle çocukların bedensel rahatsızlıklarıyla yakından ilgilidirler. Çocuklar, gözlerinin önünde olmadığında kendilerini çok yalnız hissederler. 
     Psikolojik ve fizyolojik olarak çocuklarıyla yakın olma ihtiyacını duyarlar. Bu anneler, çocuklarını anaokullarına göndermekten kaçındıkları gibi,arkadaşlarının evine bile oyun oynamak üzere göndermekten kaçınırlar. İşte yaşamın ilk yıllarında bu tür bir anne-çocuk ilişkisi Çocuğun okula başladığı- sırada önemli bir engel oluşturur Anneler tüm bu koruyucu ve baskılı ortamından bir an olsun uzak kalmamış bu çocukların yabancı bir çevrede tanımadıkları insanlarla birlikte günlerini geçirmeleri onları son derece huzursuz eder.

Çocuğu Okula Hazırlamaya Yönelik Etkinlikler

     Okula başlama, zihinsel, bedensel, duygusal ve sosyal açıdan bir hazır oluşu gerektirir.
Normal şartlar altında 72 ayını doldurmuş çocukların bu hazır oluş düzeyine ulaşmış olması
beklenir. Çocuk doğal gelişim sürecinde sürekli bir değişim içindedir. Bu süreçte çocuğun
sözü edilen gelişim alanlarında öncelikle ailesi, sonra eğitim kurumlarında aldığı eğitimle
desteklenmesi hazır oluş düzeyini olumlu etkiler.

Okula Başlayacak Olan Çocukların Sahip Olması Gereken Yeterlilikler

 Kalem kullanmak (Çeşitli çizimler, şekiller yapabilme, adını yazabilmek vb.)
 Dikkat süresi gelişmiş olmalıdır.
    Kendi kendine giyinmek(Fermuarını çekmek, düğmesini iliklemek, ayakkabısını
bağlayabilmek vb.)
 Sırada dik ve belli bir mesafede oturmak.
 Tuvalet kontrolünü yapabilmek.
 Kendi temizliğini yapabilmek.
 Sosyal iletişim kurallarını bilmek ve uygulamak.(Yardımlaşma,sıra olma vb).
 Teneffüslerde kendini korumak, dengeli hareket etmek.
 Kendi sorumluluğunu taşımak
 Aile içindeki sorumluluklarını yerine getirmek.
 Anneden ve evden kolay ayrılabilmek.
    Anneden ayrı olduğu için kırıklık duymamak.
 Öğretmen ile iletişim kurabilmek.
 Öğretmenin verdiği talimatlara uymak.
 Diğer çocukların varlığına katlanabilmek ve onlarla baş edebilmek.
 Kendini ifade etmek.
 Arkadaşlık ilişkileri ve iletişim kurabilmek.
 Ana ve ara renkleri,10 a kadar sayıları,temel geometrik şekilleri bilmek ve ifade
etmek.

Çocuğu Okula Hazırlamaya Yönelik Etkinlikler

     Okula başlayacak çocuğa bu yeterlilikleri kazandırabilmek için yapılabilecek
etkinlikleri gelişim alanlarına göre şöyle gruplandırabiliriz.

Duygusal Alan ile İlgili Etkinlikler

      Kendine güven, özgüven, özdenetim sağlamaya yönelik becerileri
geliştirecek etkinlikler.
(Kendini tanımak, sevmek, olumlu düşünmek,iyimser olmak.)
      Kendi duygularını tanıma ve ifade etmeye yönelik becerileri geliştirecek
etkinlikler. 
     Başkalarının duygularını anlama, empati kurma becerilerini geliştirecek
etkinlikler.
     Duygusal tepkilerini kontrol etme becerilerini geliştirmeye yönelik
etkinlikler.(Kızgınlık, öfke, ağlama, korku, utangaçlık, çekingenlik,
umutsuzluk vb.

Öz bakım Becerileri ile İlgili Etkinlikler

      Kendi işini yardımsız olarak yapma becerisi kazandırmaya yönelik
etkinlikler.
      Tuvalet, el-yüz temizliğini yardımsız yapma becerisi kazandırmaya
yönelik etkinlikler.
      Giysilerini yardımsız giyip çıkarma becerisi kazandırmaya yönelik
etkinlikler.
      Eşyalarını toplama becerisi kazandırmaya yönelik etkinlikler

Sosyal Alan ile İlgili Etkinlikler

      Başkalarıyla iletişim kurmaya yönelik etkinlikler
      Toplumsal kurallara uymak ile ilgili etkinlikler, sosyal kurallar, nezaket
kuralları, saldırgan olmamak, saygılı olmak.)
      Yeni bir gruba adapte olma, bir grubun üyesi olmak ile ilgili etkinlikler.
      Paylaşma, yardımlaşma, iş birliği yapma etkinlikleri
      Sorumluluk almak, aldığı sorumluluğu yerine getirme ile ilgili etkinlikler.
      Sırasını beklemek, izin istemek vb.

Psiko- motor Alan ile İlgili Etkinlikler

· Büyük kas motor gelişimini destekleyici etkinlikler;

  Dengeli yürümek, koşmak
  Farklı hareketler yaparken beden dengesini korumak

· Koordineli hareket etme becerilerini geliştirici etkinlikler

  Engellerle karşılaştığında seri ve çabuk hareketler yapmak
  Vücut organları arasında koordinasyonu sağlamak
     El-Göz Koordinasyonu ve Ýnce Motor Beceriler ile Ýlgili Etkinlikler
     Nesneleri manupüle etmek (Bir kaptan diðerine aktarma, makas tutma vb.).
     Düzgün kalem tutmak.
     Çizgileri birleºtirmek.
     Çizgileri kopya etmek.
     Kesme, katlama vb. etkinlikler.

Bilişsel ve Dil Alanı ile ilgili Etkinlikler

     Algı, dikkat, bellek ve hafıza, yaratıcılık, akıl yürütme, problem çözme
becerilerini geliştirmeye yönelik etkinlikler.
     Matematik becerilerini geliştirmeye yönelik etkinlikler.
  Nesne saymak, rakam tanımak.
  Basit düzeyde toplama ve çıkarma işlemleri yapmak.
  Renk, şekil vb kavramları öğrenmek.
  Gruplandırma,sınıflandırma,sıralama yapabilmek.
  Neden sonuç ilişkileri oluşturabilmek.
  Muhakeme yapabilmek

Bilimsel düşünme becerilerini geliştirmeye yönelik etkinlikler.

   Problemi tanımlamak.
   Hipotezler kurmak.
   Gözlem,deney,uygulama yapmak,hipotezleri sınamak.
   Elde edilen verileri yorumlamak.
   Sonuçlar oluşturmak.
   Analiz-sentez yapabilmek.
   Tümevarım, tümden gelimsel düşünmek

Dil Gelişimini desteklemeye yönelik etkinlikler

  Kelime hazinesini zenginleştirmek.
  Türkçeyi düzgün kullanmak.
  Kelimeleri doğru telaffuz etmek.
  Sesinin tonunu ve hızını ayarlamak.
  Aynı sesle başlayan,biten kelimeler üretmek.
  Anlatma ve ifade etme becerilerini geliştirmek.

 İlgili Linkler:






16 Ocak 2011 Pazar

İNTERNETTE UTANMA DUYGUSU

     Sosyal kaygı, utangaçlıkla iç içe yaşanan yoğun ve rahatsız edici bir duygudur. Çevredeki insanların gözünde utanılacak duruma, aptal durumuna düşme, onlar tarafından reddedilme ya da yetersiz görülme korkusudur.
     
İnternet utanma
duygusunu rahatlatır. Kimse birbirinin yüzünü görmediği için ötekiyle yüzleşemez. Bu durumda utanma duygusu kısmen veya tamamen ortadan kalkar.

    
     İletişim teknolojisindeki devrim niteliğindeki gelişmelerden biri olan internet yayıncılığının en önemli özelliği, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün en etkin kullanım aracı olmasıdır. İnternetin doğası gereği sınır tanımayan özelliği ile dünyanın her yerindeki bilgiye ulaşma ve tüm dünyaya kendini ifade etme olanağı tanıyan bir yapıya sahiptir.



   
     İnsanların hayatlarının bütün detaylarını tüm dünyayla paylaşmalarını sağlayan Facebook ve Twitter gibi sosyal paylaşım siteleri utanma duygusunu yok ediyor.” Bu cümle, 30 yıl boyunca utanma duygusu üzerine araştırma yapan ABD’li psikoloji profesörü Rowland Miller’ın ulaştığı sonucu özetliyor.
    
     Texas’taki Sam Houston State Üniversitesi’nde görev yapan Prof. Miller, geçen ay yayımladığı araştırmasında, son yıllarda özellikle gençler arasında utanma duygusunun gittikçe ortadan kaybolduğunu ve bunun en büyük nedeninin teknoloji olduğunu belirtti. İngiliz Times gazetesi yazarı Nicola Pearson, Miller’ın araştırmalarından ve kendi tecrübelerinden yola çıkarak, “Artık hiçbir şeyden utanmıyor muyuz?” başlıklı bir makale yayımladı.

Giderek duygular da bitiyor


     “Utanmak, tek başınayken hissettiğiniz bir his değil, sosyal bir duygudur. Başka insanların hakkınızda ne düşündüğünü umursadığınızı gösterir” diyen Pearson, Prof. Miller’ın da bu konudaki şu saptamalarına yer verdi: “Twitter ve facebook’ta her düşüncemizi açıklamaya öylesine alıştık ki, gittikçe duyarsızlaşıyoruz ve insanların ne düşündüğünü umursamaz hale geliyoruz. Biri Bizi Gözetliyor gibi yarışmalarda insanların sürekli kendilerini aptal yerine koyup bir de bundan para kazandığını görünce, utanacak bir şey kalmıyor.

"DUYGUSUZLAŞIYORUZ"


     Utanma duygusu, insanların toplumda kabul görmek istediğini gösterir. Bizim ne düşündüğümüzü umursamayan insanlardan hoşlanmayız ve onlara güvenmeyiz. Utanmak istemeyen insanlar daha düşünceli, dikkatli ve saygılı davranırlar. Utanma duygusu olmazsa davranışlarımızı hiçbir şekilde kısıtlama ihtiyacı duymayız. Nezaket gösterme ve doğru-yanlış ayrımı ortadan kalkarsa duygusuzlaşırız ve diğer insanların hayatını zorlaştırırız.”

Gençler, gerçek dünyada utanıyor, sanal dünyada açılıyor...


     Selda Koydemir, Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Bölümü'nü bitirdikten sonra, ODTÜ'de doktora yaptı. 
   
     Türkiye'nin yanı sıra, Florida State ve Londra Roehampton Üniversitesi'nde de gençlerde sosyal kaygı üstüne araştırmalar yaptı. Yaklaşık 10 yıldır internet ve utangaçlık ilişkisini inceliyor. 
    
     Koydemir, son zamanlarda gençlerde utangaçlığın arttığının altını çiziyor. Ama bunun suçlusunun tahmin ettiğiniz gibi internet değil, biraz aile, biraz çevrenin olduğunu belirtiyor. Koydemir'e göre çocuklarından çok şey bekleyen ve onları koşullandıran ailelerin çocukları daha fazla utangaç. Şaşırtıcı ama dışa dönük, serbest gençler arasında utangaçlık gittikçe yaygınlaşıyor. Seslerin, kimliklerin ve görüntülerin olmadığı sanal dünyada gençler kendini ifade ederek utangaçlıktan sıyrılıyor.

Utangaçlığın ilk adımı ergenlikte

     Utangaçlığın ilk adımı aslında ergenlikte atılıyor. Bu dönemde çocuklar içine kapanmaya ve sosyalleşmemeye başlıyor. Arkadaşlarıyla görüşmeleri azalıyor, sosyal ortamlardan kaçınıyor, bir yere davet edildiği zaman gitmeme bahaneleri uyduruyor, tek başına birşey yapmak istemiyor. Biriyle konuşurken kızarma, titreme, çok fazla heyecanlanma, sınıfta topluluk önünde konuşamama, söz alamama, kendini ifade edememe de utangaçlığın ipuçları olabilir. 
     
     Her utangaç depresyon yaşayacak diye bir şey yok. Ama çocuk için bunlar birer ipucu olabilir. Bu belirtiler uzun süre devam ediyorsa şüphelenin ve bir uzmandan destek alın. Aile bu durumda profesyonel yardım almalı. Ama ailenin de özellikle kendi davranışlarına bakması, çok aşırı beklentiler içindeyse bunu azaltması gerekiyor. Çok serbestse bu da utangaçlığa yol açabilir. Yani herhangi bir kural yoksa da utangaçlık olabiliyor.

     Hem kural koymayan, hem de çok otoriter aileler utangaçlığı teşvik ediyor. Bu tip ailelerde çocuk, kendine güvenini kaybediyor, korkmaya başlıyor, çeşitli korkuları oluşuyor.

Modern ailelerin utangaç çocukları

     Ailenin serbestliği, kural koymaması ya da ilgisiz kalması çocuğun psikososyal gelişimini etkiliyor. Çocuğun utangaç olmasında rol oynuyor. Bu tarz aile tutumlarında çocuğun bu durumda benlik değeri yani kendiyle ilgili algısı yeterince gelişmiyor ya da olumsuz gelişiyor. Ve sonra kaygılar oluşabilir.

     Genellikle büyükşehirlerde yaşayan ve daha modern ailelerin çocuklarında utangaçlık artıyor. Çünkü, çalışmaya başlayan anneler geçmişte yapmak istediklerini çocuklarından bekliyor. Bu bir spor, müzik veya akademik başarı olabiliyor. Bu beklentileri çocuklara ciddi şekilde hissettirince sorun oluşuyor. Çocuğa ‘Seni şu kursa yazdırdım, senin şu alanda ilerlemeni istiyorum’ demesi de bir baskı. Belki çocuk bunu istemiyor, ama anne baba istediği için çocuğa seçme şansı sunmuyor. Çocuğun hafta sonları, akşamları doluyor. Kurstan kursa koşturuyorlar. Çocuğun artık kendisi konuşamaz duruma geliyor. Herşey onun için yapılıyor, önüne sunuluyor. Ancak, bu durumda da çocuk isteklerini söyleyememeye başlıyor. Çok fazla beklenti olunca "ben bunları nasıl karşılayacağım, ya karşılayamazsam ya olumsuz olarak beni görürlerse" gibi birtakım düşünceler de korkulara ve kaygılara yol açıyor. Belki ailelerinin de bu beklentilerinin farkına varıp, bunları aşağı çekmesi söz konusu olabilir.

29 Aralık 2010 Çarşamba

SAVUNMA MEKANİZMALARI



Savunma Mekanizmalarının Tanımı ve Görevleri
  
     Bireyler kendi kendileriyle ve çevreleriyle sürekli bir denge ve uyum içinde yaşamaya çalışırken yaşadıkları olaylarla ve içinde bulundukları koşullarla ilgili ruh sağlıklarını da korumaya çalışırlar.
     Her birey kendini rahatsız eden kaygı durumundan kurtulmak için bir takım girişimlerde bulunur. Bu kaygı durumundan kurtulmak için girilen çabalara savunma mekanizmaları’ denir.
     Çeşitli kişisel sorunların çözümünde savunma mekanizmalarını, gerçeği görmeyi engellemeyecek şekilde kullanmak gerekir. Bu, bireyin kendisine olan saygısını ve güvenini korumanın yanı sıra kaygılarını da hafifletir.


Savunma Mekanizmalarının Çeşitleri
1)Bastırma
   
     Bir düşünce ve duygunun bilinçten uzaklaştırılmasına yada bilince ulaşmasının engellenmesinebaskı’ denir. Bazı duygu ve düşünceler hiçbir zaman bilince ulaşamazlar.
     Üst benlik tarafından yargılanarak yasaklanan ve benliğe acı, bunaltı veren dürtüler, istekler, anılar ve duygular genellikle bilinç düzeyine çıkarılmaz ve bastırılırlar.Böylece unutulmuş olurlar.Ancak bu, gerçek anlamda bir unutma değildir.Bilinçaltında tutulan ruhsal içerik, hipnoz yada uyutucu ilaçların etkisi altında tüm ayrıntılarıyla canlandırılabilirler.

2)Yadsıma/İnkâr

      Benlik için tehlikeli olarak algılanan ve bunaltıya neden olabilecek bir gerçeği yok sayma, görmemek, değişik derecelerde oldukça yaygın olarak kullanılan ilkel bir savunma biçimidir. Utanç ya da suçluluk duygusu doğurabilen eski deneyimlerimizi hiç yaşamamışız gibi algılayabiliriz.
     Bu mekanizma yoğunlaştığında, gerçeklikle bağlantı zayıflar. Bir anlamda ‘deve kuşu’ felsefesi ortaya çıkar.
          Ağır ruhsal hastalıklarda kullanılan en belirgin savunma mekanizmalarından iri olan yadsıma, şizofrenlerde sıkça görülür. Gerçek dünyanın birçok yanını yok sayan şizofren, kendisine özgü bir gerçekler dünyası içinde bir denge kurmaya çalışabilir.

3)Yansıtma

     Kimi duygu, dürtü, gereksinim ya da yaşam olaylarının dışarıya aktarılıp yansıtılarak dışardanmış ya da dışardan kendisine yöneltiliyormuş gibi algılanmasına yansıtma mekanizması’ denir. İlkel savuma mekanizmalarından biridir. Olumsuz yönlerimizi, kendimiz için yadsıdığımız, kendimize yakıştıramadığımız hâlde, bunları başkalarında görmek bize kolay gelir.
     Bu tür halüsinasyonları, herhangi bir mantıksal tartışma ile değiştirebilme olasılığı çok zayıftır ve kişi kendi içindeki kin, nefret ve sapık dürtüleri dışarı yansıtır.

4)Yer Değiştirme
Bir dürtünün asıl nesnesinden başka bir nesneye yöneltilmesidir.
     Rüyalar da yer değiştirme mekanizmasıyla ilgilidir. Rüyalarda genellikle yer, biçim değiştirilmiş, bir çok anlam yoğunlaştırılmış ve simgeleştirilmiştir.
     Yer değiştirme savunma mekanizması, nevrotik bir içeriğe sahiptir. Fobilerde, obsesif-kompulsif bozukluklarda sıkça kullanılır.



5)Kendine Yöneltme
Saldırganlık dürtüsü, doyum sağlayıcı bir nesnenin elde edilmesini önleyen engellere karşı ortaya çıkar. Bu engel yasalar, inançlar, gelenekler, yasa uygulayıcıları gibi çevrede ve toplum içinde bulunabilir. Ancak engelleyici güçlerin çoğu, kişinin kendi içindedir. Kişinin içindeki yargılayıcı, yasaklayıcı değerler, bireyi birçok alanlarda engelleyebilir.
     ‘Anne babana kızmayacaksın, kötü duygular beslemeyeceksin.’ telkinleriyle yetişmiş bir kişi, herhangi bir nedenle ana babasına kızar ve kin duyarsa, bu duygularından dolayı suçluluk hissedecek ve tepkisini kendine yöneltecektir. Sevdiklerine kızınca kendi canını acıtma, kafasını duvara vurma, kendine ceza verme gibi tepkiler ortaya çıkar. İçinde, birine karşı bir sevgi varsa, belirli bir dönemde buna kin duymuşsa, birey kendine acı vererek, hatta kendi canına kıyarak içinde yaşattığı nesneyi yok edebilir. İntiharların çoğunda kendine yöneltme mekanizması önem taşır.


6)Akla Uygunlaştırma

Bunaltı verici acılar yaşandığında, akla yatkın görünen fakat sıkıntı vermeyecek bir neden, bir açıklama bulmak şeklinde ortaya konur.
     Okuldan, dersten, sorumluluktan kaçan kişiler, kendilerinin hatasız, hatta haklı olduğunu ileri sürebilirler.
     Bu mekanizmaya sıkça başvuran kişi, kendilerini ve çevreyi aldatıcı açıklamalarla sıkıntıyı geçiştirmeyi alışkanlık hâline getirip bir yaşama biçimi oluşturur. Ancak, bu aslında bahaneler bulma düzeneğidir. Ağırlaştığında, topluma uyum sağlamada güçlükler yaşanır.

7)Karşıt Tepki Kurma
        Kişi, kendi içindeki bilinç dışı yasak, dürtü ve eğilimlerinin tam karşıtı tepkiler göstermekle benliğini savunmaya çalışabilir.
     Aşırı cimrilik, düzenlilik, titizlik, inatçılık özellikleri gösteren kişilerde bu mekanizma yoğun olarak kullanılır.


8)Düşünselleştirme
      Düşünselleştirme, öncelikle okumuş kişilerin sık kullandığı savunmalardan biridir. Kişi, sorunlarını bir tıp konusu olarak inceler, hastalığına adlar bulur, nedenlerini bilimsel terimlerle açıklar. Bir hekim gibi konuşur.
     Ülkenin sosyoekonomik bunalımlarını anlatmaya dalar ve kendi bunalımları ya da sorunları ile bunlar arasındaki bağlantı sorulduğunda, genel tartışmalarını yapmakta direnir. Yaptığı açıklamalarla kendi sorunları, kendi bunalımları arasındaki bağlantıların ayrımını yapamaz. Bu anlatımları, kendi benliğine bunalım veren sorunları ve duygu yüklü konuları örmek için yaptığının bilincinde değildir.

9)Yalıtma
     Her ruhsal yaşantının hem bilişsel hem de duygusal yanı vardır. Uyaranları, geçmiş yaşantıları yalnız tanımakla kalmayız; onlara karşı içimizde bir takım hoş ya da hoş olmayan duygular da taşırız. Kin, nefret, öfke, sevinç, hoşlanma gibi duygular o olay anımsanınca tekrar duyumsanır. Yalıtma mekanizmasında, bir anının bilişsel, yani bilme, tanıma ve anlama ile ilgili yanı tümü ile anımsanabilirken, duygusal yanı bastırılır yada ilgisiz gibi görünen başka bir yaşantıya, başka nesneye aktarılır.


10)Döndürme
Ağır bir bunaltı, bireyin uzun süre dayanabileceği bir acı değildir. Birey hangi yolla olursa olsun, bunu yatıştırmaya çabalar.
     Bir süre için bilinç, uyaranlara kapatılarak benlik bunaltıdan uzak tutulmaktadır. Geçici bir rahatlık, daha doğrusu bir şey duymama, bir şey algılamama durumuna girilmiştir. Ağır bunaltı doğuran durumlarda, hareket ya da duyu organlarında işlev yitimi ortaya çıkabilir.
     Bu tür bir rahatsızlıkta bunaltı, organ işlev yitimine, işlev bozukluğuna döndürülmüştür. Bu işlev bozukluğu hem bunaltıyı durdurmakta, hem de bunaltı ile ilgili bir dürtüyü ve çatışmayı simgeleştirmektedir.


11)Yapıp Bozma
Kişinin düşüncesinde yaptığı ya da yaptığını düşündüğü olumsuz bir eylemi yansızlaştırmak(nötrleştirmek), etkisini kaldırmak ve yapılmamış gibi saymak amacı ile yürütülen birtakım işlemler yapıp-bozma düzeneğini oluşturur.

12)Saplanma
Gelişme sürecinde, çocuğun ilk çocukluk dönemlerine ait kimi özellikleri benliğinde tuttuğu ve sonraki dönemlerde de bunları bırakmadığı görülebilir. Gelişme basamak basamak ilerlerken, çocuğun bir basamakta saplanıp kalması, daha doğrusu bir basamağın özelliklerini bırakamaması; sonraki basamakların gereklerine uymaması, kimi türlerinde daha belirgindir. Bir gelişme döneminde aşırı engellenmiş olan kişi, yaşam boyunca doyurulmamış gereksinimlerinin özlemi ve arayışı içinde kalabilir. Bir dönemde aşırı doyurulmuş olmak da daha sonraki dönemlere ulaşmayı güçleştirebilir.


13)Gerileme

Ulaşılmış bir gelişme dönemi, kişi için ileri derecede bunaltı doğuracak nitelikte olursa, daha önceki bir döneme gerileme, geri dönme, kişinin başvurabileceği bir savunma yoludur.
     Ağır bedensel hastalıklar çok insanda gelip geçici gerileme belirtilerine neden olabilir.

14)Düş Kurma
Kişinin gerçek dünyada doyum sağlayamadığı istek ve dürtülerini düşler kurarak doyurmaya çalışması, en sık görülen savunma mekanizmalarından biridir. Özellikle, çocukluk ve ergenlik çağlarında, birçok bireysel ve toplumsal yasakların etkisi altında, doyurulamayan dürtü ve istekler karşısında düş kurma yoluna başvurulur. Çocuk, oyun dünyasında düşler kurarken, bir yandan da bunlara biçim, ad vererek bunları gerçekleştirmeye çalışır. Ergenlik çağında da büyük bir tutku ile sevme ve sevilme, güçlü ve üstün olma düşleri çok sık görülür. Ancak zamanla bunlar azalır ve doyum gidereke daha gerçek nesnelerle sağlanır. İçe kapanık kişilik türlerinde düş kurma mekanizması bütün yaşam boyunca yoğun biçimde sürebilir.
15)Yüceleştirme

     Sağlıklı bir gelişim süreci, insanoğlunda birçok dürtünün olgunlaşmasına, yeri ve sırası gelince doyum yolları bulunmasına olanak sağlar. Ancak, cinsellik ve saldırganlık gibi dürtülerin bir bölümü toplum tarafından kabul görmez. Böylesi bir durumda kişi, dürtülerine doyum sağlayacak amaç ve nesneleri değiştirir. Dürtülerin, bu tür asıl amaç ve nesnelerini bırakmaları ve toplum içinde kabul edilen yaratıcı ve yapıcı eylemler için kullanılabilir duruma gelmeleri mekanizmasına, ‘yüceleştirme’ denir.
     Çalışma merakı, toplum için yararlı çeşitli uğraşılar, bilme, öğrenme tutkusu, sanat uğraşıları yüceleştirme ile ilgilidir. Yüceleştirme, benliğin herhangi bir bunaltı kaynağına karşı savunma gereksinimine bağlı değildir. Bu nedenle anormal yanı olmayan tek savunma mekanizmasıdır.